Kırk Üçünde Gelen Felç
Sabah kalktığında kendisini biraz halsiz hissediyordu. Başında da müthiş bir ağrı vardı. Bütün bir geceyi yarım kalan işlerini tamamlamakla geçirdiğinden, yataktan yine yorgun kalktım, diye düşündü. Sanki hiç uyumamış gibiydi. Kahvaltısını yapıp ailesiyle vedalaştı ve her zamanki gibi işyerine yollandı. Yolda giderken üzerindeki ağırlık sanki artıyor gibiydi. Dükkanın kapıs
ını açmaya çalışırken gözleri karardı. Yere düşüşünden sonrasını hatırlamıyordu.
Gözlerini açtığında hastanenin nöroloji bölümünde yatıyordu. Eşi yanında elini tutuyor, kardeşleri karşıdan mahzun mahzun bakıyordu. Gözlerini açması hepsinin yüzünü ışıtıverdi. Beyin kanaması geçirmişti. Vücudunun sağ tarafı tamamen iptal olmuştu, kolunu ve bacağını oynatamıyordu. Konuştukları da anlaşılmıyordu. Halini anlayınca gözlerinden yaşlar boşandı, etrafındakileri de ağlattı.
Hayatı birden gözünün önünden geçti. Kırk üç yaşındaydı. Doğrusu böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Sağlığı yerindeydi. Her gün yürüyüş yapıyor, yemeklerine dikkat ediyordu. Birden gözü duvarda asılı olan saate takıldı. Öğle vakti geçmek üzereydi. Eşine abdest almak istediğini zar zor anlatabildi. Namazını ima ile eda ettikten sonra bulunduğu durumun muhasebesini yaptı. Ellerini açamadan Yaradan’a niyaz etti: “Rabbim, yakalandığım bu hastalığıma dayanma gücü ver, sabır ihsan eyle. Beni isyankârlardan yapma. Sana daha iyi kulluk yapabilmem için bana yeni bir süre verdiğin için sana şükürler olsun.”
Sonrası mı? Uzun süren fizik tedavinin ardından aksayarak da olsa yürüyebiliyor. Sağ elini tam olarak olmasa da kullanabiliyor. Konuşması da tamamen düzeldi. “Bu bana Rabbimin bir imtihanı idi. Uyarıyı aldım, daha iyi bir kul olmaya gayret ediyorum” diyor. Bu, yaşanmış bir olaydır.
Kaynak: ...
Gönderen: Ramazan Altınok
Tarih: 8.12.2012